HAKKIMDA.
Sanatın bir fikir veya duygunun farkındalığı ile çıkılan kuralsız ve sınırsız bir keşif yolculuğu olduğunu düşünüyorum. Sanat yol, sanatçı ise yolcu.Çocukluğumu Stockholm gibi kozmopolit bir yerde geçirmiş olmam detaylarda saklı kişilik, tat ve renk farklarını algılayıp zıtlık ve çelişkilerden keyif alıp farkındalığımı geliştirmeme imkan tanıdı. Diyebilirim ki Özgürlük, Sınırsızlık, ve Zarafet kadar Farkındalık algım da beni yıllar içinde şekillendirdi.
Muhtemelen özgürlük ve sınırsızlığı farkındalık ile birleştirebilmeme aracı olduğu için uzun motosiklet yolculuklarına çıktım ve bu sayede uzak diyarların ekmeğini tattım, sokaklarını keşfettim ve kırsalını gezdim. Sanat işte bir motosiklet yolculuğu kadar özgürdür. Sanıtının sınırları sanatçının kendi içindedir. Tıpkı sürücünün motosikletinin menzilini belirlediği gibi.
Sanatın bir fikir veya duygunun farkına varılması ile yapılan kuralsız ve sınırsız bir keşif, bir yolculuk olduğunu düşünüyorum.
Sanat yol, sanatçı ise yolcu...
Çocukluk yıllarımda tüm renkleri içerebilen bir gökyüzünün farkındalığı ile başladığım bu yolun yolcusu olabilmenin heyecanını yaşıyorum.
SANAT YOLUNDA BİR KAŞİF
• Evladım, sen neden gökyüzünü hep mavi boyuyorsun? Gökyüzü mor, pembe, sarı da olur… aklına getirebileceğin her renk olabilir. Hatta istersen gökyüzü aynı anda tüm renkleri içinde barındırabilir!
• ???... !
Özgürlük ve Sınırsızlık
Yeni nesiller yetiştirebilmek için Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin imkanlarıyla Paris’e üniversite eğitimi için gönderilen genç öğretmen Nurettin Akyay, memlekete hizmet etmek için döndüğünde Elazığ’ın ilk lisesine müdür olarak tayin olmuş ve sırasıyla Ayvalık ve İnegöl’de lise müdürlüğü yapıp emekli olmuş. Yıllar sonra sıra gelmiş 7 yaşındaki torunu Kaan’ın ufkunu açmaya.. Bir öğretmenin verebileceği en önemli katkılardan birisi de öğrencilerinin karakter ve vizyonunu geliştirmek değil midir?
Rahmetli dedem ile ilgili en çok hatırladığım bir anımı paylaştım sizinle, çünkü sanat yolunda şekillendiğime dair ilk hatıramdır. Doğuştan gelen ve ruhumu kaplayan özgürlük duygusunun sınırsızlık düşüncesiyle yoğrulmasının yeni ufuklara ilerlerken bana yön vereceği aşikardı.
Zarafet
Estetiğe, elegans ve güzelliğe her zaman ilgim vardı. Detaylarda sunulan estetik ve kalite beni sihirli bir etki altında bırakıyor. Sadece objelerde değil.. Doğadaki zarafet.. Bal arılarının estetik duygusu mu var ki çiçekler ilgilerini çekmek için böylesine muhteşem görünüyor? Hele hayvanların estetiği her gördüğümde beni yeniden büyülüyor. Örneğin hep birinin bana Pekin ördeğini izah etmesini istemişimdir örneğin. Ve hala bekliyorum... Ve tabi insanların estetiği. Fiziki özelikleri dışında kişiliklerin, ruhların zarafeti olağanüstü ilgimi çekmiştir. Öyle ki, birilerinin bana bunu açıklamasını beklemeden kendim keşfetmeye karar vermiştim.
Çocukluk yıllarım Stockholm’de geçti ve kısmen orada yaşamaya devam ediyorum. Kozmopolit bir yerde yetiştiğiniz zaman farkları daha çok algılama fırsatınız olabilir. Detayları fark eder, dilerseniz bunlardan keyif alabilirsiniz. Stereotip karakterler bulursunuz.. Kişilikler, tatlar, renkler görürsünüz. Daha da ilginç bulduğum zıtlıklar, çelişkiler, kontrastlar.
Bunları fark edip tadını almaya başlayınca, daha çok keyif alıyor ve hatta bunları arıyorsunuz. Farkındalığımın tohumları küçük yaşlarda işte bu alanlarda ekildi diyebilirim.
Nedir bu farkındalık? Farkına varmak, algılamak. Anı, olguyu, hissettiklerini farkında olarak yaşamak. Örneğin Valencia’da gittiğiniz restoranda yemeği beklerken önünüze konulan ekmeği fark etmek.
Ekmeği ağzınıza attığınız zaman yüzlerce yıllık bir geleneğini deneyimlemiş olmaktan mutlu olabilmek gibi. Birisiyle konuştuğunuzda hayatının birkaç dakikasını size ayırdığının farkında olmak. Onun da sizin gibi bir hayatı olduğunu ve anın aslında biyografilerinizin kesiştiği süre olduğunun farkına varmak gibi. Daha çok, daha dolu yaşıyorsunuz. Birden her şey çok ilginç olabiliyor. Farkındalık konusunu bir gün sizinle karşılıklı konuşabilmek isterim. Özgürlük, Sınırsızlık ve Zarafet kadar Farkındalık duygusu da bana şekil verdi diyebilirim ve bunların birleşimi sanattan etkileşimimi de zenginleştirdi.
Sanat Yolunda
Pek çok öğrenci gibi benim defterlerim de grafikler ile doluydu ve bugün bile defterlerim düşüncelerim ve grafikler ile dolup taşar. Üniversiteden sonra önce fotoğrafçılığa ilgi duydum. Kişilikleri fark edip resmetmek istedim ama stereotipik bir karakteri resmetmektense bariz olmayanı, tezat olanı, hatta bazen saklanmaya çalışılanı yakalayıp fotoğrafla sonsuza kadar muhafaza edebilmek istedim.
Bir fotoğraf olağanüstü güçlü bir etki yaratabilir.. Biliyorum çünkü bir ilanda gördüğüm bir fotoğraftan öylesine etkilendim ki çocukluğumda sıklıkla gördüğüm bir rüyayı hatırladım ve hemen bir motosiklet alıp çok uzaklara gittim. Belki de özgürlük ve sınırsızlığı farkındalık ile birleştirebilmeme imkan tanıdığı için çok farklı ülkelerde hep yalnız başıma yolculuk yaptım. Şu ana kadar altmıştan fazla ülke gördüm ve çoğunda motosikletle seyahat ettim. Çimenini kokladım, müzesini gezdim, lokantasında ekmeğini tattım, arka sokaklarını gezdim ve taşrasını gördüm. Çoğunun farkındaydım ve uzak diyarların tadını özgürce almış olabilmekten çok mutluyum.
Sanatın da bir motosiklet yolculuğu kadar özgür olduğunu düşünüyorum. Kısıtlama sanatçının kendi içindedir. Tıpkı sürücünün motosikletinin menzilini belirlediği gibi.
Evet, sanat özgür olmalı. Farkındalığı da olmalı. Bir fikir, duygu veya düşünce barındırıyorsa ruhu vardır. Ama sanat mutlaka estetik de olmalı. Zarafet ve estetik sanatı bir eylem veya söylemden ayırır. Kaşif bir sanatçı olarak özgür fikrini ortaya koyabilen sanatçılardan etkilenip etkileşebiliyorum. Eserlerindeki özgürlüklerinden, sınırsızlıklarından hatta rahatlıklarından keyif alıyor ve motive oluyorum. Karşılaşıp tanışma fırsatı bulduğum pek çok sanatçı ve yaptıkları eser kendi sanat yolumda bana ilham oluyor.
Sanatın da işte bir fikir, duygu veya hissin farkına varılıp keşfederken yapılan kuralsız ve sınırsız bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. Sanat yol, sanatçı ise yolcu.. Tüm renkleri içerebilen bir gökyüzünün farkındalığı ile başlayan bu yolun yolcusu olabilmenin heyecanını yaşıyorum..
Sevgilerle,
Kaan Yıldırım
GALERİ
CARL SAGAN - SOLUK MAVİ NOKTA
O noktaya tekrar bakın. Orası burası. Evimiz. O biziz. Sevdiğin herkes, tanıdığın herkes, adını sanını duyduğun herkes, var olmuş herkes orada yaşamış. İnsanlık tarihi boyunca yaşanmış tüm mutluluklar ve acılar, binlerce kendinden emin dinler, ideolojiler ve ekonomik doktrinler, her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yok edicisi, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umutlu çocuk, mucit ve kaşif, her ahlak hocası, her yozlaşmış politikacı, her ‘süperstar’, her ‘yüce önder’, her aziz ve günahkar işte orada yaşamış - bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinin içinde.
Dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün ... şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında bir anlık efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün ... anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar da yoğun!
Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.
Dünya, şu ana kadar yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğensek de beğenmesek de, Dünya şu an için duruşumuzu koruyabileceğimiz yegâne yer.
Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bana göre bu görüntü, birbirimize daha nazik davranmamız ve bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı korumamız ve değer vermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor.
CARL SAGAN
Carl Sagan’ın yaklaşık 25 yıl önce kaleme aldığı bu yazıyı tekrar tekrar okuyun. Ne muhteşem bir perspektif sunuyor değil mi?
Tüm insanlar için sürdürülebilir tek bir Dünya
İnsanlığın yarattığı kısır döngü içinde yaşanan sorun ve didişmelerin tek bir dünya devleti ile çözülebileceğini inanıyorum. Öyle bir dünya devleti olmalı ki, benim, senin değil; hepimizin, tüm insanların ve canlıların devleti olmalı.
John Lennon’un ‘Imagine’ şarkısını mırıldanarak hayal ederseniz siz de inanabilirsiniz.
Sürdürülebilir bir dünya
Sadece ‘çevreci’ olmak dünyayı sürdürülebilir kılmaz. Sürdürülebilirlik ancak insani ve çevreci bir yaklaşımın birleşmesiyle elde edilebilir. Zira insanlar birbirleriyle coğrafi, ırkçı ve politik savaş içindeyken çevre ve ekolojiyi koruyamazsınız. Bombalar yağarken, yok etme üzerine planlamalar yapılırken ağaçları, suları, biyolojik çeşitliliği koruyamayız.
Tek bir dünya devleti fikri; tek bir dünyamız var. Herkesin dünyası. Tek bir devlet. Herkesin devleti. Mümkün mü?
ABD’yi düşünün. 50 otonom eyaletten oluşuyor. Almanya 16 otonom eyaletten oluşuyor. AB 27 bağımsız ülkeden oluşuyor. Bu üçü iyi işleyen örnek teşkil ederken neden 150 eyalet veya bağımsız devletten oluşan tek bir dünya devleti olamasın?
İkna olmadıysanız lütfen müziğin sesini açın!
Dünya kaynaklarını adil paylaşabilmek tüm sorunlarımıza çare olur.
Tarihteki tüm savaşlar ve gelecekteki tüm savaşlar dünyayı ve kaynaklarını paylaşamamak ile ilgili. Dünyadaki birilerinin diğerlerinin hakkına göz koyduğu için savaşıyoruz, birbirimizi ve çevreyi yok ediyoruz. Sadece benim, senin değil diyoruz. Benim petrolüm, benim suyum, benim ilacım, benim kaynaklarım. Oysa Teksasın petrolünden California da yararlanıyor. California’nın teknoloji gelirlerinden Nebraska da yararlanıyor. Almanya’nın vergileri Portekiz’de yatırıma dönüşüyor. Neden Sudan’da yatırıma dönüşmesin? Göç biter, savaş biter, açlık biter, pandemiler biter.
Yerel demokrasilerin işlevlerini yitirdi.
Şu anda dünyada işleyen demokrasiler var ama demokrasiler var olan hak ve kaynakların kendi toplumları içinde adil paylaşımını ön görüyor. Söz konusu demokrasiler komşu toplumların veya tüm insanlığın haklarını korumakla ilgilenmiyor. Üstelik kaynaklarına göz diken başkaları olabilir diye silahlanıyor ve savaşıyor. Bu nedendendir ki, kendi toplumu içinde adil paylaşımı sağlayabilen ‘yerel demokrasiler’ dünyanın başka bir ucundaki topluma karşı adil davranmadığı için sürdürülebilir bir çözüm olmakta yetersiz kalıyor. Eşit paylaşımın olmadığı bir dünyada göç olur. Kaynaklardan yoksun kalanlar kaynağa gider. Tarih boyunca büyük göçler paylaşılamayan kaynaklardan nedeniyle olmuştur.
Artık farklı bir şeyler yapma zamanı geldi!
Çevrecilik ve İklim değişikliği:
Tek dünya devleti olursa dünyayı iklim değişikliğine karşı koruyabiliriz. Yan komşunun çevre politikaları bizi etkiliyor. Global çevrecilik olmadığı yerde yerel çevre zarar görüyor. Çin’in kömürü İsveç’in iklimini etkiliyor. Çin neden kömür yakıyor? Rekabet kaygısı içinde varlığını ancak daha fazla üreterek kaynaklarını artırıp koruyabileceğine inandığı için.
Demokrasi, refah ve adalet:
Dünyadaki her insanın hakları eşit değilse demokrasi yoktur. Demokrasi de çevrecilik gibi ancak global olarak uygulanırsa dünyaya çözüm olabilir. Global demokrasi olmadığı yerde göç olur, ve yerel demokrasileri zorlar. Meksika’nın ekonomik ve siyasi sorunlarından kaynaklanan insan göçü Amerika’nın demokrasisini tehlikeye sokuyor. Suriye’deki diktatörlük, Türkiye’nin demokrasisini tehdit ediyor. Libya, Somali ve Afganistan’ın yoksulluğu İsveç’in refah ve huzurunu etkiliyor. TV’de çıkan ve önünüze çıkan olumsuz haberlerin ezici çoğunluğu Dünya üzerinde adil paylaşım olmadığı için çıkıyor.
Carl Sagan’ın son paragrafını tekrar okuyup ezberlemek gerekiyor!
Öyleyse dünyanın tüm kaynaklarını dünyanın tüm insanları arasında nasıl adil bir şekilde paylaştırabiliriz?
Şu anda başarılı örnekleri var: ABD, AB ve Almanya. ABD’nin 50 eyalet için başardığını tek dünya devletine bağlı 150 eyalet olarak gerçekleştirebilir. Konuya 30-50 yıllık bir perspektifle bakılmalı zira fikrin insanların zihnine yerleşmesi ve gelişmesi gerekiyor.
Ütopik ve marjinal mi geldi?
Yeşiller partisinin bir zamanlar marjinal ‘ağaç sevici’ bir parti olarak değerlendirildiği günlerin üzerinden 30-40 yıl geçti ama bugün adında yeşil geçmese de sürdürülebilirlik ve çevrecilik üzerine politikaları olmayan politik bir partinin başarılı olma ihtimali yoktur.
Gerçek sürdürülebilirliğin insani bir paylaşımın çevrecilikle birlikte uygulanmasıyla elde edilebileceğini gören gençlerin zaman içinde bu hayali gerçekleştirebileceklerine inancım tamdır!
Soluk mavi noktamızı koruyup, adalet ve sevgiyle paylaşma zamanı geldi.
Sanatın yolunda bir kaşif olarak Soluk Mavi Noktanın insanlığa verdiği mesajı sizinle eserlerim vasıtasıyla paylaşıyor olmaktan mutluluk duyuyorum.
Sevgiyle ve Sağlıklı Kalın!